en
Çakıl Taşları, Gök Taşları, Yer Çekimi ve Kırmızıya DairKeçeler - Yeni Maddesellik: Günnur Özsoy'un Keçe Heykelleri Üzerine Hatıralar ve Mektuplar Akisinin İddiası - Günnur Özsoy ve Melis Golar söyleşisiHabitustan Momentuma, Nesneden Yapıya GeçişIşık Bütün, Benim Dünyam ParamparçaEsma Sultan'da Costa MeaCosta MeaCosta Mea ÜzerineGünnur İçin NotUfuk çizgisinin aşağısından ve yukarısından öykülerHız, tazelik ve canlılık - Günnur Özsoy ve Marcus Graf söyleşisiRastlantı ve Tasarı İkilemiÇakıl Taşları - Genel Yazı Günnur Özsoy'un HeykelleriBütün Gün / Her Gün 2Sanatın bir amacı var; o da ruhun zapturapta alınması. Paul Valéry
Işık Bütün, Benim Dünyam Paramparça
Ece Dursun, 2015

Kendi etrafında çabasızca dönen her şeyin sahip olduğu mistik çekicilik, felsefi, ruhani ve hatta meditatif yönelimlerin esas temalarından biri olan "döngü"ye hayat veren heykellerle buluşunca ne olur? Daha ilk bakışta, hipnotize edici devinimiyle zihindeki kapalı kapıları bir bir açmaya başlayan bu heykeller, sorularının cevabını eserlerinde arayan-bulan bir yeteneğin ürünü. Sanatçı Günnur Özsoy, hem kavramsal hem biçimsel anlamda tümden gelerek birbirine bağlanan parçalar yarattığı çalışmalarında, kendi içine döndüğü her anın enerjisini heykelin kıvrımlarına döküyor. Organik formların tamamlayıcı bir görsel ahenkle birbirine tutunduğu işlerin yaratıcısı Özsoy, özgür ve zamansız düşünceleri aydınlatmaya muktedir göz alıcı heykellere imza atıyor.

Tasarım eğitimi ve altyapısından gelen minimal yaklaşımını, boşluk, mekan ve bütünsellik ilişkisi üzerine kurguladığı öznel meseleler ile buluşturan Özsoy, eserlerinin estetik niteliğini korumaya almayı ihmal etmiyor. Bireye ve kadına ilişkin evrensel kaynaklardan beslenen alt metin, sanatçının malzemeye müdahale ediş sürecindeki yalın dokunuşlarını destekliyor. Sanatsal pratiği boyunca farklı teknik ve materyallerin izinden giden Günnur Özsoy, bugün geldiği noktada, çeşitliliğin tadına varmanın olgunluğunu ve formlarını derinlikli temaların kapılarını açan anahtarlar olarak kullanabilmenin hazzını yaşıyor. Sanatçı, fiziksel özellikleri bakımından, sağlam, pürüzsüz, parlak ve ışıldayan yüzeylere sahip heykellerine, görünen niteliklerin aksini yansıtan anlamlar yüklüyor. Yumuşak formların hakimiyetiyle kendini ele veren bu katmanlar, kırılgan, parçalanmış ancak dağılmamış bir bütünün ayakta kalma mücadelesini çağrıştırıyor. Genel ifadeyle toplum içerisindeki bireyin yokolmadan duruşunu, özel ifadeyle ise kadının eksilmeden varolma savaşını betimleyen heykeller, her yönden sınırsızmış gibi algılanan girift formlarıyla, sürekli bir döngünün kaçınılmazlığına işaret ediyor. Boşluk ve ışık gibi sanatçıdan bağımsız öğelerin titizlikle kontrol edildiği çalışmalarda, biçimsel soyutlamaların ortaya çıkardığı kütleler, manevi eğilimlerin ağırlığını taşıyacak sağlamlıkta zeminler oluşturuyor.

Günnur Özsoy, spesifik bir figür ya da nesneyi temsil etmeyen üç boyutlu işlerin kendiliğinden gelen durağan yapısını kırarak, dekoratif kaygıların tuzağına düşmeden, amorf uzantıları güçlü bir kompozisyon anlayışıyla biçimlendiriyor. Bu sayede, izlenebilen tüm açılardan farklı etkiler sunan işlerin her biri, sergileme biçimlerinden bağımsız olarak kendi aurasını yaratmayı başarıyor. Asılı halde duran heykeller ise kendi etraflarında dönüş hareketiyle, görsel algımızı ele geçiren doğal bir çekim kuvveti yaratıyor. Böylece görünür olanla yetinmeyip kavramsal olana ulaşmak isteyenleri, anlam sınırlarından içeri davet ediyor. Eserlerin kadın bedeni özelinde izler taşıyan dinamik yapısı, sanatçının öznel referanslarla pekiştirdiği ifade biçimine eşlik ediyor. Örneğin Latince kaburgam manasına gelen “Costa mea” isimli iş, hem bütünlüğü kasten bozulmuş bir kütlenin imgesel gücünü yansıtıyor hem de bilinçaltımızda güncelliğini koruyarak edebiyattan sanata çeşitli disiplinlere ilham olmuş bir yaradılış mitini yeniden yorumluyor.

Eserlerinde, hacim duygusu ile hafiflik hissinin bir arada barındığı boşlukları fiziksel açıdan gerekli kılan sanatçı, parçalanmışlık kavramına, olgunun özüne aykırı bir bakış açısı getiriyor. Bu tavrıyla yenilikçi ve özgür sularda dolaşırken, içsel ve biçimsel keşiflerini korkusuzca sürdürüyor. Tek bir izlek altında çok katmanlı yönelimler ortaya koyan Özsoy’un, heykel sanatına dair geleneksel algıları ters köşeye yatıran çizgidışı tutumu, sanatçının çağdaş heykel sahnesindeki yerini sağlamlaştırıyor.

*Yazının başlığı Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “Paramparça” isimli şiirinden alıntıdır.